
Daha New York‘a gelmeden önce kenara not ettiğim etkinliklerden bir tanesiydi Sakura Matsuri. Ne demek Sakura Matsuri? “Cherry blossom” demek. O ne demek? Onu biliyorsunuz bence. Sahi nasıl çevirmeli acaba? Kiraz Mevsimi filan mı? Ama o değil aslında tam oalrak. Neyse Japon kardeşlerimiz bu bitkiye “sakura” diye sesleniyor. Biz de bunda bir mahsur görmüyoruz açıkcası. Yalnız enteresan bir hafta sonu oldu çünkü bir gece önce de İdil, Dev ve Eric ile

Ootoya‘da (onu da şimdi yazayım isterdim ama sonra mutlaka yazacağım) kendimizi sake ve japon yemeklerine vermiştik.
Brooklyn Botanic Garden‘ını daha önce adam akıllı gezememiştim çünkü sonbahar ve kışına denk gelmiştim. Hoş her ikisinde de ayrı güzeldi ama bu bir başkaydı. İnsan çiçeklerin kokusunu içine çekerken ve pembe -ki hiç sevmediğim bir renktir- bürümüş etrafa bakarken acayip mutlu oluyor. Tabii bu olay koskoca Brooklyn Botanic Garden‘ın sadece bir kısmında yer alıyor. Parkın geneli de oldukça güzel. Bir tek Rose Garden kısmına giremediğime üzülüyorum zira filmlerdeki gibi gözüküyordu ama sanırım gül mevsimi değil? Salladım 🙂

Sakura Matsuri‘ye gitmeden önce, göreceğim görsel şölenin yanı sıra bir sürü ıvır zıvır alınabilecek stand, çeşit çeşit yemekler, güzele yakın müzik ve eğlenen bir kitle hayal etmiştim. Ah tabii bir de çimenlere uzanıp yatmak… Evet görsel bir şölen vardı, sadece iki adet yemek standı vardı ve sıralar korkunçtu. Bir gece önceden hafif hangover olan bendeniz sake-sangria bile içmedim. (Saka demeyin bana!) Neyse müzik berbattı ve ses sistemi kokunçtu. Hatta başladığı an ortamı terk edesim gelmedi dersem yalan olur. Ama çimenlere uzanıp da etrafı izlemek ve oksijen paha biçilmezdi. Kostümler giymiş bir sürü insan, çoluk çocuk aileler ve bol kahkahalı bir gündü. Bugün hava korkunç yağmurlu ama önümüzdeki günlerde tekrar gidip bol vakit geçirmeli Brooklyn Botanic Garden’da.